Betnano Giriş, Betnano Güncel, Betnano Güncel Adresi, Betnano Giriş Adresi, Betnano Girişi, Betnano Güncel Sitesi, Betnano Güncel Linki, Betnano Yeni Adresi, Betnano Giriş Linki, Betnano Resmi Sitesi, Betnano Yeni Giriş, Betnano Kesintisiz Giriş, Betnano 2025 Güncel Adresi, Betnano Hızlı Giriş, Betnano Online Giriş, Betnano Mobil Giriş, Betnano Sorunsuz Giriş, Betnano Güncel Web Sitesi, Betnano En Son Adresi, Betnano Kayıt Ol, Betnano Üye Girişi

Yahudiliğin parmak izleri

Betnano

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 22, 2025
Mesajlar
281,525
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Peygamberlerin kahır ekseriyetinin İsrailoğulları arasından çıkması, Tevrat'ın içerdiği hukukî detaylar, bir kahraman kurtarıcı kültü olarak Mesih (Maşiyah) inancı ve Tanrı ile sık sık yenilenen ahitleşmeler, dinin sosyo-kültürel tecrübesi açısından da incelenmeye değerdir.

Diğer taraftan Yahudilik zordur; zira etnisite ile din arasındaki geçişkenlik ve İbranîlerin çoktanrıcı Babillilerden Hıristiyan Bizans'a ve Zerdüşt Sasanilere kadar kültürel etkileşimleri konunun netleşmesini güç kılıyor. Ayrıca Yahudiler Bâbil sürgününden Nazi soykırımına yaşadıkları diasporanın doğurduğu mağduriyet ile Kabala, Sabataycılık, Masonluk ve Siyonizm gibi mistik ve siyasi örgütlenmelerin uyandırdığı sömürgecilik arasına sıkışmışlardır. Bu zıt iki imaj onlar hakkında soğukkanlı yorum yapılmasını zorlaştırır.

Tesmiye ve köken​


Yahudileri ifade sadedinde gelenekte üç isim kullanılır: İbranî (İvrî), İsrail (Yisrael) ve Yahudi. İlki yaygın kabule göre Hz. İbrahim'in atası Eber'e, ikincisi torunu Hz. Yakub'a, üçüncüsü Yakub'un oğullarından Yehuda'ya dayandırılır.

Bununla birlikte İbranîlerin milattan önce 14. yüzyılda Kenan (Filistin) yerlileri tarafından 'Ürdün nehrinin öte tarafında oturanlar' anlamında İbrim (Eber) veya 'Fırat'ın doğusundan gelenler' için kullanılan İbri/Hibri isim köküne dayandığını öne sürenler olduğu gibi, Yahudi kelimesinin 'tövbe etmek' manasındaki hâde-yehûdü fiilinden türediğini söyleyenler de vardır.

Kelimeyi Hz. Yakub'un oğlu Yahuda'ya atıfla ele alırsak, tarihi süreç içinde önce onun soy ve kabilesine, ardından Hz. Davud'un hükümdarlığına, ikiye bölünen hanedanın güney kesimine ve Bâbil sürgününden (MÖ. 587) sonra Yahuda ve Bünyamin kabilelerinden sonra tüm İsrail milletini ifade etmek üzere kullanılır. Bir diğer yoruma göre Hz. Yakub'tan Bâbil sürgününe kadar İbranîler İsrail olarak anılmış, o hadiseden sonra Samirilerden yani İsrail ırkından olmadıkları için Yahudiler tarafından dışlanan, Hz. Musa'nın gerçek tabileri olduklarını iddia eden ve hâkim Yahudilerden inançta ve ibadette esaslı farkları bulunan Yahudi mezhebinden kendilerini ayırmak için Yahudi adını almışlardır.

Tek tanrı inancından monoteizme geçiş​


Tanrının vasıflarına baktığımızda Tora'ya göre, O her şeyin üstünde kesin hükümdarlık sahibidir. Dünyadan büsbütün bağımsız; yasa ve kısıtlamalara tabi değildir. Herkesten ve her şeyden güçlüdür. Yasanın Tekrarı (Tesniye)de Tanrının birliğinin vurgulanması, aynı zamanda O'nun hiçbir şeye mukayese edilemeyeceğini anlatır. O her şeyin kaynağıdır. Zamanın üstünde ve evrenin dışındadır. Sonsuzdur; başı, sonu bulunmaz ve değişmez. Diğer taraftan içtenlikle kendisine yakaran herkese yakındır. Kendisinden korkanların dileğini yerine getirir. Onların feryadını işitip kurtarır. Kendisini seven herkesi korur. Kötülerin hepsini yok eder. Tanrı aynı zamanda kızgındır; kıskançtır, üzgündür ve hayal kırıklığı içindedir. Bu noktada şöyle bir soru akla gelecektir: Tora ya da Tevrat'ta Tanrının birliği tam bir monoteizmi mi yoksa milli bir tanrı anlayışını mı yansıtıyor?

Tektanrıcılığın eski İsrail toplumunda başından itibaren bulunduğunu savunanlar olsa da ilk zamanlardaki çok tanrıcılığın veya başka Tanrıların kabul edilmesiyle birlikte İsrail'in ibadet etmekle yükümlü olduğu milli tanrı (Yahve) anlayışının (monolatrizm) süreç içinde monoteizme evrildiğini söyleyenler çoğunluktadır. Yahudiliğin en erken milattan önce 7. yüzyılda ortaya çıkan ve ikinci mabed döneminde (MÖ. 515- MS. 70) resmi inanç hâlini alan tek tanrıcılığı çok temel, katı ve kat'î bir tutum olarak öne çıkarmasına rağmen, Eski Ahit'te Tanrıyla İsrail halkı arasındaki ilişki bunu sorgulatacak niteliktedir. Yahudilerin türlü taşkınlıkları karşısında sürekli yenilenen ahitler, cezalandırma olsa da peşine gelen vaatler, bir sonraki adımda Tanrının onlardan bir türlü vazgeçmediği imajını doğurmakta ve bu adeta baba-oğul gibi birbirine bağlı bir ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu durumun tevhid ilkesine ciddi halel getirmeyeceği düşünülebilir; ancak Tanrının müteâl, müstağni ve bütün insanların kâdir-i mutlak Rabbi olduğu esasına zıt olduğu ortadadır.

Tanrıyla ilk ahitleşme​


Yahudileri imtiyazlı(!) bir millet kılan ve çeşitli devirlerde peygamberler vasıtasıyla yenilenen tanrısal anlaşmaların ilki kutsal kitapta şöyle yer alır:

'Avram doksan dokuz yaşındayken Rab ona görünerek, 'Ben her şeye gücü yeten Tanrıyım' dedi; 'Benim yolumda yürü, kusursuz ol. Seninle yaptığım antlaşmayı sürdürecek, soyunu alabildiğine çoğaltacağım.' Avram yüzüstü yere kapandı. Tanrı, 'Seninle yaptığım antlaşma şudur' dedi; 'Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Seninle ve soyunla yaptığım antlaşmanın koşulu şudur: Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın simgesi olacak.'

Tarihin belli döneminde vahiy üzerinden belirginleşen bu ilahî lütuf ve fazilet aslında ilk insandan tevarüs edilerek Yahudi milletine gelmektedir.

Alternatif yaklaşım: İsrailoğullarının Musa öncesi gelenek icadı​


Konunun burasında parantez açarak farklı bir bakış açısına yer verelim. Gerek Hz. İbrahim ile gerek İsrailoğullarının aşkın tanrı fikrine geçişleriyle ilgili buraya kadar anlatılanlar dinler tarihindeki yaygın anlatımı yansıtmaktadır. Buna karşın İsrail dininin tarihi gelişimini kutsal kitap üzerinden ve Mısır, Bâbil, Asur vesikalarına dayanarak ele alan Annemarie Schimmel şunları kaydeder:

'Kenan'a (MÖ. 2000'den beri) gelen, herhalde Arabistan ve Irak'tan hicret eden İsrailliler ise bedevi bir kültüre mensup, iptidaî milletlerin hepsi gibi o zaman pek derin bir Tanrı anlamına henüz varamamış bir kabile idi. Muhtelif maddelerde peyda olan tabiatüstü kuvvete inanmışlardır.'

'Musa'nın Mısır'dan çıkardığı aşiretin dini, büsbütün başka bir görünüşten ileri gelmiştir. Eski zamanlarda (kat'î bir tarih bilmiyoruz) belki tesadüfen Mısır'a gelmiş olan bu aşiret, Musa'nın riyasetinde belki 14. asırda akrabalarının memleketlerine, Kenan'a göçmeye başlamıştır. Bu Mısırlı İsraillilerin aslının Yakup'un oğlu Yusuf'a bağlanması kâhinlerin güzel bir uydurmasıdır. Tevrat'ın tarih tasavvuru, adi [sıradan] tarihin hadiselerini değil, İsrail'in ilahi bir plana göre geçirdiği safhaları belirtmeye çalışmaktadır. Musa'ya Tur dağında ismini vahyeden Yahve, belki esas itibarıyla Tur dağına mensup olan bir fırtına ilahıdır. Ateş ve gök gürültülerinin içinde tecelli eder; belki de o civarda yaşayan Midyan kabilesinin bir aşiret ilahıdır. Fakat derhal bu mahdut yer ve küçük aşiretten ayrılıp kendisine bağlı bir ruhanî cemaatin ilahı şeklinde görünmektedir. Başka Samî ilahlarının faaliyet ve kuvvetlerinin tabiatın doğuş ve ölümünde belirmelerine rağmen, bu ilah kendini tarihte gösterir: Birdenbire bir millet, her sene yeniden meydana gelen tabiat tezahüratının sonsuz deveranına bakmaktan vazgeçip tarihin kıymetini, yani tarihte Allah'ın idaresini görmeye başlamıştır. Bize pek tabii görünen bu hal, aşağı yukarı 3500 sene evvel yaşayan insanların zihniyetlerinde büyük bir değişikliğe sebep olmuştur.'


Aynı müellife, Tevrat'ta Hz. İbrahim ile bilgileri 'Hakiki tarih olmaktan uzak kalıp belki eski zamanlarda Filistin'de yaşamış ve Irak'tan gelen Sami aşiretlerinin bir numunesi olan bir muhterem insanın hayatı hakkında lejandlar [simgesel anlatım, efsane]' olarak değerlendirir; 'Bu gibi lejandlarda bir milletin ruhanî tarihi teksif edilmektedir.' der.
 
Üst