Betnano Giriş, Betnano Güncel, Betnano Güncel Adresi, Betnano Giriş Adresi, Betnano Girişi, Betnano Güncel Sitesi, Betnano Güncel Linki, Betnano Yeni Adresi, Betnano Giriş Linki, Betnano Resmi Sitesi, Betnano Yeni Giriş, Betnano Kesintisiz Giriş, Betnano 2025 Güncel Adresi, Betnano Hızlı Giriş, Betnano Online Giriş, Betnano Mobil Giriş, Betnano Sorunsuz Giriş, Betnano Güncel Web Sitesi, Betnano En Son Adresi, Betnano Kayıt Ol, Betnano Üye Girişi

Şehir güzeldir

Betnano

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 22, 2025
Mesajlar
263,385
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Medeniyet coğrafyamızın şehirleri düşman bombaları altında acımasızca yok edilirken şehir yazıları kaleme almak çok kolay olmasa da yakın gelecekte inşa edileceğine inandığımız yeni medeniyete harç vazifesi görecek bu yazıları yazmak ertelenemez bir vazifedir. Sanatta, edebiyatta, bilimde, mimaride ve estetikte yeni medeniyet inşası bütün meselelerin önündedir. İnsanlığın bugün yaşamakta olduğu medeniyet çıkmazına çözüm getirecek yegâne reçete; yeni bir söz, yeni bir eylem ve yepyeni bir medeniyet coğrafyası inşasıdır.

Şehir deyip geçmemek lazım. Her şeyin ötesinde bir düzen, alışkanlık ve aidiyet iktifa eden şehir, nihayetinde uğrunda can verilecek küçük bir vatan, ardından gözyaşı dökülecek sadık bir sevgilidir aynı zamanda. Geçmişte şehirleri istila eden vandal kuvvetler, bugünkü işgal kuvvetlerinin aksine (zulümleri bâki olsa da) kendi medeniyetlerinin mimari yapılarını o şehirlerde inşa etmeyi ihmal etmemişlerdir. Bunu yapmalarının en önemi sebebi, medeniyete aidiyetini sağlayan temel sembolün mimari olmasında yatmasıdır. Bugün Doğu diye tabir edilen hangi ülkeye gidilse görkemli bir Roma ve Yunan medeniyetine ait eserle karşılaşılabilir. Ürdün'den Mısır'a Irak, Suriye, Kudüs'ten Anadolu coğrafyasına kadar bütün bölgeler Roma ve Yunan mimarisinin şaheserleriyle donatılmıştır. Geçmiş dönem işgalleri bölgeye göreceli de olsa bir düzen getirme iddiasındayken günümüzdeki işgaller tarihi, kültürü, sosyolojiyi ve hafızayla birlikte mimariyi de bir daha dirilmemek üzere yerle bir ediliyor. Batı işgaline uğrayan Irak, Suriye, Afganistan gibi İslâm medeniyetinin merkezlerinde bugünkü anlamda tek bir batı mimarisine, eserine veya kurulu bir düzene rastlanamaz. İşgal, diriltmek ve inşâ etmek için değil; öldürmek ve yok etmek üzerine bina edilmiştir. Batı işgalinden geriye kalan, düzene sokulması imkânsız bir kaos olmuştur. Medeniyet coğrafyamızın bir fotoğrafı çekilecek olsa kadraja yansıyan görüntü bir kargaşadan ibaret olacaktır.

İnsanlığın köküne kibrit suyu dökmeye yemin etmiş emperyalist dünyanın kendini patlamak üzere olduğu bir dönemde, bütün bir evrene (uzayda da yaşanılası bir hayat vardır nihayetinde) alternatif bir hayat nizamı önermek medeniyet kurma iddiasındaki İslâm ve doğu toplumlarının üzerine bir vazifedir. Bu görevi yerine getirmek için Şam-ı Şerifteki Ak Minareye Hz. İsa'nın ineceği günü beklemeden çalışmak; fikir, sanat, edebiyat, mimari ve estetik gibi meselelerde üretmek mecburiyeti vardır.

Şehirler, geçen zaman içerisinde kaçınılamaz şekilde yok olabilir, imha edilebilir veya ilahi takdir neticesinde bir afetle çökebilir. Önemli olan tarih sahnesinden çekilen bir şehrin yerine ne inşa edildiğidir. Şehrin inşası için yüksek bir sanat, mimari ve estetiğe ihtiyaç vardır. Şehir; bir zevkin, bütüncül bir mimari aklın, asırlara meydan okuyacak teknik zekânın ve hepsinden önemlisi insan fıtratına muhalif olmayan ilahi emrin bir yansıması olarak inşâ edilmek zorundadır. Şehir, mimari dokusuyla görsel bir şölendir.

Hafızası tarumar edilerek birer mankurta dönüşen çirkin yapıların tasallutundaki şehirler, vakti geldiğinde kendilerini inşa edenleri gayya kuyusu denilen o çukura doldururken zerre miktarı gözyaşı dökmemektedirler. Şehrin, üzerinde taşıdıklarıyla birlikte bir düşmana nasıl döndüğünü idrak edebilmek için asırlar boyu geri gitmeye gerek yok. İnsanı aklını başından alan bir yer altı sarsıntısıyla beton yığınlarının düşman toplarına dönüştüğünü görebiliriz zira. Fıtrata ve akla uygun inşa edilmeyen şehirler, annesinin kalbine oku saplayan yüreği kara, yüzü çirkin bir mankurttur ve medeniyetimizin en büyük düşmanıdır.

Güzel olmalı şehirler; insanı bizatihi inşa eden bir mahalle sokağı gibi mesela. Mevsimine uygun ağacı yok edilmemiş, köşesinde bakkalı, tek şerefeli küçük minareli mahalle camisi, top peşinde koşan afacanlara arkadaşlık eden arsası, babayiğidi, kabadayısı, sokak satıcısı ve cadde aralarından eksik olmayan çocuk sesleriyle şehirlerimizi muhafaza etmek insan neslini korumak kadar kıymetlidir. Zira bütün bu saydığımız mahalleye has özellikler her geçen gün belki de bir daha geri gelmemek üzere hayatımızdan yok olup gidiyorlar. Geriye bıraktıkları; insanı dört duvar içerisine hapseden koca bir bencillik.

İnsan ruhuna incelik katan bir köşe çeşmesi rikkatinde estetik olmalı şehirler. Birbiri üzerine devrilen binaların istila etmediği, sade bir hayatı yaşama kolaylığını sunan şehirlere olan muhtaçlık her zamankinden daha fazla olsa gerekir. Sanatkârane bir hassasiyetle inşa edilen şehirler aynı zamanda terbiye ve üslubun zirve yaptığı yegâne hayat merkezleridir. Üslup, sadece mimari bir yaklaşım tarzı değil; yüzlerce yılda kazanılan şehir kültürüdür. Dış etkiler (istila ve göçler) zamanla bu kültürü aşındırsa da şehrin kuruluş mayasına işleyen üslubu yok etmek mümkün değildir. Dünya şehirleri söz konusu olduğunda, New York kapitalist üslubunu yok etmek nasıl mümkün değilse-ki bunu yapabilmek için o şehri topyekûn ortadan kaldırmak gerekir- İstanbul minarelerinde yekvücut olmuş mana üslubunu da bu şehirden söküp atmak kabil değildir.

Bir şehrin gerçek bir şehir ve yaşanılası bir yer olması için o şehrin insan ruhuna işleyen bir hissiyatı olmalı. Adına şarkılar, şiirler, romanlar ve aşk hikâyeleri yazılmamış bir şehir ismi konulmamış adsız bir şehirdir. Şehirlere ismini veren yegâne metinler ise sözün kıymetinin zirve yaptığı edebiyat metinleridir. Aziz İstanbul şiiri olmasaydı İstanbul'un bir parçası şüphesiz eksik kalacaktı. Ya da Kız Kulesi'nin mitolojik aşk hikâyesi nesilden nesile aktarılamasaydı şehrin gizemli bir parçası vücuda getirilemeyecekti. Suç ve Ceza romanı kahramanı Raskolnikov olmadan Saint Pettersburg'un arka sokakları, suç dünyası ve o şehrin ruhu anlaşılamayacağı gibi Huzur romanındaki Mümtaz ve Nuran karakterlerinde vücut bulan İstanbul'un musikisi, Boğaziçi yalılarının estetiği, dönem insanlarının yaşadığı buhran ve santim santim işlenen şehrin hikâyesi bir arkeolog titizliğiyle kayıt altına alınmamış olacaktı.

Şehir, hiçbir şey yaşanmamış gibi ardına bakmadan öyle kolayına terk edilecek bir yer değildir. Doğduğu ve belli bir müddet yaşadığı memleketini terk etmek zorunda kalan insanın aradan yıllar geçse de yüreğinin bir yerinde o şehri saklı tutması bir sadakatin ifadesidir. Zira şehir, insanın üzerine sinen, bıraktığı renk, koku her ne varsa her daim muhafaza eden bereketli bir kaynak, üzerinde taşıdığı insanı o kendini terk etse de yeniden dirilişe kadar bağrında saklayan sonsuz bir yuvadır.

Güzel olmalı şehirler. Meydanı, çarşısı, mahallesi ve mimari dokusuyla abidevi bir güzellik inşa edilmek mecburiyeti vardır. Çirkinlik yakışmaz güzel olana. Tuvalin üzerine boca edilen renk paleti abstract bir bütünlük ortaya çıkarsa da bu soyut bir güzelliktir. Şehrin ihtiyacı karmaşa ve bilinmezlik değil; değişimi ve hayali de içinde barındıran empresyonist bir tablo olsa gerekir.
 
Üst