Betnano Giriş, Betnano Güncel, Betnano Güncel Adresi, Betnano Giriş Adresi, Betnano Girişi, Betnano Güncel Sitesi, Betnano Güncel Linki, Betnano Yeni Adresi, Betnano Giriş Linki, Betnano Resmi Sitesi, Betnano Yeni Giriş, Betnano Kesintisiz Giriş, Betnano 2025 Güncel Adresi, Betnano Hızlı Giriş, Betnano Online Giriş, Betnano Mobil Giriş, Betnano Sorunsuz Giriş, Betnano Güncel Web Sitesi, Betnano En Son Adresi, Betnano Kayıt Ol, Betnano Üye Girişi

Futbolu kimler yönetmeli?

Betnano

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 22, 2025
Mesajlar
263,385
Tepkime puanı
0
Puanları
36
Futbol dünya üzerindeki milyarlarca insan için derin bir tutku. Öyle ki bu tutkuları uğruna insanlar çok büyük maddi ve manevi fedakarlıklardan kaçınmıyor. Türkiye'de de durum çok farklı değil. Tutku, rekabet, ihtiras, isyan, sadakat ve hatta nefretin kaynağı olan bu spor, günümüzde insanların özellikle de erkeklerin bir araya geldiklerinde en çok tartışılan meselelerden birisi. Tüm bu alakaya rağmen onlarca yıldır Türk futbolunun başarısı maalesef oldukça az. Bunun birçok sebebi var fakat en önemli hususlardan birisi futbolu yöneten isimler. Birkaç istisna dışında Türkiye Futbol Federasyonu'ndan (TFF) amatör kulüplere kadar futbola değer katacak birimleri, gereken şartları tam olarak taşımayan isimler yönetiyor. Şartların büyük çoğunluğunu taşıyan isimler ise Türkiye'deki futbol gerçekliği yüzünden bu makamların uzağında kalıyor. Muhtelif çözüm yolları olduğu gibi aşılması zor engeller de mevcut.

Türkiye'de futbolun kimler tarafından yönetileceği konusu ayrı bir tartışma konusu. Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen Fenerbahçe SK başkanlık seçimlerinden birkaç gün önce iki aday özel bir TV kanalındaki tartışma programında bir araya geldiler. Bir tarafta Türkiye'nin en büyük işletmelerinden birisi olan Koç Holding varislerinden Ali Y. Koç, diğer tarafta bir başka iş insanı Aziz Yıldırım. Bu tartışma Türkiye'de futbolun kimler tarafından idare edildiği ve yönetimlerin asıl meselelerinin neler olduğu konusunda yeni bir tartışma başlattı.

Bir diğer konu ise TFF başkanlığı seçimleri. 2022'den bu yana başkanlık makamında tartışmalı bir isim oturuyor. Hakemlere yönelik saldırılar, birisi en üst seviye kupa maçında olmak üzere takımların birkaç defa tepki olarak sahadan çekilmesi, Suudi Arabistan'daki Süper Kupa organizasyonundaki başarısız yönetim ve Türkiye'nin en büyük kulüplerinden birisinin başkanına 40 binin üzerinde taraftarın önünde parmak sallaması gibi skandallarla anılan Mehmet Büyükekşi. Üstelik futbol geçmişi yok. Yönetim bazında Gaziantep FK başkanlığı ve Galatasaray SK üyeliği yapsa da Türk futbolunun zirvesindeki performansı spor kamuoyunu memnun edemedi.

İdeal yönetici nasıl olur?​


Öncelikle Türk futbolunda yönetim sorunu, yapısal köklere sahip ve bir anda çözülmesi mümkün olmayan bir sorun. Zira futbol kulüplerinin büyük çoğunluğu ekonomik olarak batık durumda. Gelirler, giderlerden çok daha az ve çarkların dönebilmesi için devlet birçok finansal destek sağlıyor. Bu tablo beraberinde kulüpleri, ekonomik veya siyasi olarak güçlü isimlere muhtaç kılıyor. Bazı isimler şirket yönetme konusunda tecrübeli olsa da maalesef profesyonel futbolla ilk defa tanışıyorlar ve öğrenmek için çok da uzun bir zamana sahip değiller. Zira taraftarların başarı için sabır göstermeye pek niyeti olmadığını çok iyi biliyoruz.

Sürdürülebilir sportif başarının 1-2 yılda gelmeyeceği çok iyi bilinen bir gerçek. Dolayısıyla yönetimlerin bunun için kısa, orta ve uzun vadeli planlarla taraftarı ikna etmesi gerekiyor. Tabi bu hedefe ilerlerken kulüplerin finansal gerçeklikleri de önemli bir başka engel. Taraftarların 'yıldız transfer' beklentisi, sportif başarı arzusu ve rakiplerinden geri kalmama hırsı yönetimlerin işini zorlaştırıyor. Onlarca doğru hamlenin ardından atılan tek bir yanlış adım, taraftarları çileden çıkartıp bir çuval inciri berbat edebiliyor.

Yönetimlerde en önemli eksiklerden bir diğeri de işin uzmanlarıyla çalış(a)mamak. Türkiye'deki spor kulüpleri sadece futboldan ibaret değil, çok farklı dallardan oluşuyor. Bir kişinin tüm bu spor dallarında uzman olması çok zor. Ayrıca tek bir kişinin yönetim, finans, insan kaynakları, iletişim ve daha birçok farklı alanın tamamından çok iyi anlıyor olması da kolay değil. Dolayısıyla iyi bir yönetici, her işi profesyonellerine devrederek ilerlemek durumunda. Kulüplerimiz bu yolu denese de bazı örneklerde gördüğümüz üzere camialar kendilerini başarıya götüren isimleri dahi kişisel ihtiraslarla harcayabiliyor. Liderlik, organizasyon, yönetim becerileri ve iletişim yönü kuvvetli isimler, finansal güç ile desteklendiğinde, ideal bir yönetici profili ortaya çıkabilir. Buradaki gereksinimlere şüphesiz etik değerlere sahip olunmasını da eklemek gerekiyor. Zira günümüz Türk futbolu yöneticileri arasında bu çok ciddi bir sorun. Bir başkan adayı diğerine veya bir kulüp başkanı başka bir kulüp başkanına ağza alınmayacak laflar edebiliyor. Başkanların bu seviyeye indiği bir ortamda, bilhassa genç futbolseverlerin olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz.

Türkiye'de futbolun tepesindeki isimlerin de bu özelliklere haiz olması gerektiği gibi bir başka nitelik daha gerekiyor. O da tüm kulüplere aynı mesafede olmak. Zira TFF başkanının bazı kulüplerle yakın ilişkilere sahip olması adalet duygusunu büyük ölçüde sarsabiliyor.

Kulüplerin gerçek sahipleri​


Taraftarlara da bu noktada büyük görev düşüyor. Kulüplerin gerçek sahipleri onlar ve yöneticilerin büyük çoğunluğu gelip geçici. Bir kulüp başkanı göreve geldikten sonra taraftarların takdirini kazanmak için popülist eylemlere yönelebiliyor. Orta ve uzun vadede bu eylemlerin kulüp yapılarına çok ciddi zararları olduğunu biliyoruz. Örneğin 1984'te göreve gelen Beşiktaş'ın efsane başkanı Süleyman Seba, 2000 yılında 16 kupa, çok sayıda tesis, saygıdeğer bir kültür ve 6 milyon dolar borç ile görevi bırakmıştı. Onun ardından görev yapanların karneleri ise pek iç açıcı değildi. 20 senede görev yapan 4 başkan (Serdar Bilgili 4 senede 2 kupa, Yıldırım Demirören 8 senede 6 kupa, Fikret Orman 7 senede 4 kupa ve Ahmet Nur Çebi 2 kupa) toplam 14 kupa alabildi. Asıl korkutucu tablo ise bu 20 senede borcun yaklaşık 44 kat artarak 258 milyon dolara ulaşması.

Sadece Beşiktaş değil başta dört büyükler olmak üzere neredeyse tüm kulüplerimiz bu borç batağının içerisinde çırpınıyor. Kulüp başkanları görev aldıkları süre zarfında kendilerinden sonrasını düşünmeden kendi kişisel ihtirasları için kulübün geleceğini riske edebiliyorlar ve bunun faturasıyla kulüplerin gerçek sahibi olan taraftarlar yüzleşmek zorunda kalıyor. Bu tablo bize futbolun kimler tarafından yönetilmesi gerektiğine dair bir yol haritası sunuyor.
 
Üst