Betnano Giriş, Betnano Güncel, Betnano Güncel Adresi, Betnano Giriş Adresi, Betnano Girişi, Betnano Güncel Sitesi, Betnano Güncel Linki, Betnano Yeni Adresi, Betnano Giriş Linki, Betnano Resmi Sitesi, Betnano Yeni Giriş, Betnano Kesintisiz Giriş, Betnano 2025 Güncel Adresi, Betnano Hızlı Giriş, Betnano Online Giriş, Betnano Mobil Giriş, Betnano Sorunsuz Giriş, Betnano Güncel Web Sitesi, Betnano En Son Adresi, Betnano Kayıt Ol, Betnano Üye Girişi

Yahudilerin kâinat ve tarih tasavvuru

Betnano

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 22, 2025
Mesajlar
272,793
Tepkime puanı
0
Puanları
36

Yaratılış tasavvuru​


Yaratılış'ta resmedilen tarih tasavvuru iki kısım üzerinden okunabilir: Âdem'den İbrahim'e insanlığın ilk evresini işleyen 1-11 bölümler, her biri yeni dönemin başlangıcını oluşturan beş olaya yoğunlaşır. Tanrının Âdem ve Havva'yı Aden bahçesine yerleştirmesini de ihtiva eden yaratılış evresi, ikisinin itaatsizlikleriyle insanlık tarihini günahın ve ölümün lanetine soktukları düşüş devresi, tarihteki iki temel olguyu; insan çabasına dayalı uygarlığı ve kurtuluşa erişen azınlığı başlatan acıklı Kayin ve Habil olayı; Nuh'un döneminde kötülükle dolan eski dünyanın Tanrı tarafından evrensel bir tufanla mahvını konu edinen büyük tufan ve sonraki dönemde putperestliğe ve isyana düşen insan ırkının yine Tanrısal kararla parçalanan dil ve kültürler yoluyla yeryüzünün dört bir yanına dağıtılması.

Bu başlıkta öne çıkan noktaları Eski Ahit'ten çeşitli ayetler üzerinden görelim:

İnsanın yaratılma kararı şöyle gelişir: 'Tanrı, 'Kendi suretimizde, kendimize benzer insan yaratalım' dedi; 'Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.' Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı'nın suretinde yarattı.' Burada insanın Tanrının suretinde yaratılmasına getirilecek çeşitli yorumdan birkaçı, onun yaratılanlar içindeki ayrıcalıklı konumu, çeşitli açılardan Tanrı ile ortak vasıflara sahip olmasına izin verilişi ve yalnı
zca bedeniyle bu dünyaya ve maddîliğe ait olduğudur.

Şöyle devam ediyor sonrasında; 'Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, 'Verimli olun, çoğalın' dedi; 'Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın. Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak.'

İnsanlık tarihi​


Buraya kadarki bölüm genel yaratılışa, kâinatın oluşumuna ilişkin iken bundan sonraki insanlık tarihiyle ilgilidir. İlkin Hz. Âdem'in yaratılışı şöyle kıssa edilir: 'Rab Tanrı Âdem'i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. Rab Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdem'i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. Aden'den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. (Sonraki cümlelerde geçtiği üzere; Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat ırmakları). Rab Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Âdem'i oraya koydu. Ona, 'Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin' diye buyurdu. 'Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.'

Ve ilk günahın işlenmesiyle, insanın Tanrılığa kalkması, masumiyetten kopuş, ölümlülük ve ekmeğin ancak alın teriyle kazanıldığı toprağa bağlı zorlu yaşam başlar. 'Âdem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı. Rab Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, 'Tanrı gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?' diye sordu.' Yahudilerin Rabbanî literatüründe Şeytan (Samael) Havva (Eve) ile birlikte yaratılmış, Âdem ve Havva'nın birbirlerine sevgisini ve mutluluklarını kıskanmıştı. Kadınlar erkeklerden daha kolay yönlendirilebildikleri için Havva'yı seçmişti. O zamanlar neredeyse insan şekline sahip olan yılanın Havva'ya sahip olmak arzusuyla onu günaha sevk ettiğini ileri sürenler de vardır.

Meyveyi yedikten sonra Âdem 'Yanıma koyduğun bu kadın bana meyveyi verdi' diye savunma yaptı. Kadının mazereti ise 'Yılan beni aldattı' şeklindeydi. Suçlarından dolayı ilahî gazap ve cezaya müstahaktılar: 'Rab Tanrı kadına, 'Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim' dedi, 'Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.' Rab Tanrı Âdem'e, 'Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi' dedi, 'Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.' (…) 'Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.' (…) 'Rab Tanrı Âdem'le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, 'Âdem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu' dedi; 'Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.' Böylece Rab Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Âdem'i Aden bahçesinden çıkardı.'

Aden'den sonrası​


İlk insanın ve ilk evliliğin kıssası bundan sonra Havva'dan Kayin'in ve kardeşi Habil'in doğmasıyla birlikte geniş aileye ve Rabbe içtenliksiz sunusu kabul edilmeyen Kayin'in kızıp kardeşini öldürmesiyle birlikte ilk cinayete sahne olarak devam eder. Hz. Âdem 930 yıl yaşadıktan sonra öldüğünde, soyu diğer oğlu Şit üzerinden devam etmiş, onun yedinci kuşak torunu olan Hz. Nuh'un 500 küsur yaşında doğan Sam, Ham ve Yafet adlı oğulları üzerinden Tufan sonrasında bütün insanlık yayılıp çoğalmıştır.

Yahudilerin tarih tasavvurunun mütemmim cüzlerinden bir diğeri, Bâbil kulesinin inşasıdır. Burada insanların Tanrıdan ayrı olarak örgütsel birliğe kavuşup kendi kaderlerini ellerine alma ve yeryüzüne egemen olma arzusunu görüyoruz. Günah ikinci nesilde kardeş katlinden yedinci nesilde Tanrıya küstahça bağımsızlık ilanına dönüşmüştü. Sonuçta tahakkuk eden ilahî irade, itaat yerine isyanı seçen kulların yaratılışa hükmetme çabasının nasıl engellendiğini göstermesi bir yana, dünyadaki ırkların ve dillerin çeşitliliğini açıklayacak mahiyettedir.

'Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.' (...) 'Birbirlerine, 'Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim' dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, 'Kendimize bir kent kuralım' dediler, 'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.' Rab insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar' dedi; 'Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.' Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.'

Yazının sınırlı çerçevesinde yer verebildiğimiz bu ayetler seçkisi, hem vahyî gerçekliğe hem belli tarihsel paradigmaya karşılık gelir. Bir yandan teleolojik ve ontolojik olgulara vurgu yaparken, diğer taraftan fenomenolojik ve hermenötik açıdan zengin bir simge ve mit ağına işaret ediyor. İsrailliler eski Kenan dininden ve Ugarit panteonundan birçok etki taşımalarına rağmen, asıl dinsel dehalarını Tanrının seçilmiş halkla ilişkilerini o zamana dek bilinmeyen türde kutsal tarihe dönüştürerek gösterdiler. Görünürde milli nitelik taşıyan bu kutsal tarih, zamanla bütün insanlık için ders alınacak örnek olarak ortaya çıktı. Peygamberler de tarihe görülmemiş şekilde değer yüklemiştir. Geçmiş hadiseler Tanrıyla belirlendikleri ölçüde kendi içinde anlama sahip oluyor, bir aşama sonra insanın Tanrı karşısındaki durumlarına dönüşüyordu. Bu başka bir şeyle sağlanamayacak dinsel değerdi. Bu nedenle tarihin Tanrının bir epifanisi (tezahürü, tecellisi) olarak anlamını ilk keşfedenlerin İbranîler olduğu söylenebilir.
 
Üst